ÖZET
Bu makalenin amacı, tarihsel ve güncel gelişmeleri vaka olarak kullanarak Türkiye ile Rusya arasındaki bir yandan devamlılık ve değişimin öte yandan da işbirliği ve çatışmanın sınırlarını sorgulamaktır. Makalede, iki ülke arasındaki ilişkilerin niteliği konusunda bir sonuca varmak için sadece son dönemde gelişen bazı işbirliği noktalarını dikkate almanın yanıltıcı olacağı öne sürülmektedir. Türkiye'nin Rusya ile ilişkilerini analize yönelik her tür girişim, konjonktürel gelişmeler yanında tarihsel materyal üzerine kurulu kavramsal bir çerçeveyi de zorunlu kılmaktadır. Çünkü her iki ulusun da hafızalarına kazınmış ontolojik kaygılar yaratan bu ilişkilerin tarihi, Rusların Avrasya’da tarih sahnesinde ortaya çıkmasına kadar uzanır ve bu tarihten kaynaklı her iki ülkenin yüzyıllardır sahip olduğu karşılıklı ontolojik kaygılar göz ardı edilerek bu ilişkiler analiz edilemez. Avrasya'da bir Rus kimlik ve devletinin kuruluşu ve yükselişi, aynı bölgedeki Türklerin ya da Türki toplulukların gerilemesiyle ancak mümkün hale gelmiştir. Avrasya’da hegemonyanın bu iki topluluk arasında diğeri aleyhine el değiştirdiği bilinmektedir. Her iki toplumun ulusal kimlik inşasında değişen oranlarda biri diğerinin ötekisi olarak ciddi bir rol oynamış; ancak Rusların genel olarak büyük Türk coğrafyasında özel olarak da Osmanlı ve Türkiye aleyhinde toprak kazanımı üzerine kurulu yayılmacı politikaları bugünün Türkiye'sinde de süren derin ontolojik endişeler yaratmıştır. Bu ontolojik endişeler Rusya ve Türkiye arasında işbirliğini zorlaştıran ve çatışma potansiyelini barındıran birer faktör olarak ilişkilerin analizinde tarihsel arkaplan ile birlikte mutlaka dikkate alınması gereken önemli bir fenomen, tartışılması gereken bir konudur.
ABSTRACT
The aim of this article is to analyse the reasons behind continuity and change in Turkey’s relations with Russia and to question the limits of cooperation between the two nations by using historical and current developments as cases. The article proposes that it would be misleading to take only into account certain recent cooperation points only, for instance in Syria, in order to reach for a better understanding about the nature of the relations. Instead, any attempt to understand the reasons for continuity and change in Turkey’s relations with Russia necessitates a framework built on conceptual and historical materials, as well as an analysis of conjunctural developments. Indeed, the history of the relations with Russia goes back to the emergence of the Russians in Euro-Asian region, but the relationship cannot be analysed without first understanding the mutual ontological concerns that both nations have had for centuries. As the Turks played an important role as the other in the construction of a Russian national identity, the rise of a Russian state in Euro-Asia became possible, to a great extent, with the decline of the Turks in this same region. The manuscript concludes that this historical reality that created a deep ontological concern particularly in Turkey still has the potential for renewed conflicts, despite of some recent cooperation with Moscow.
ANAHTAR KELİMELER: Türkiye, Rusya, Dış Politika, Ontolojik Kaygılar, Süreklilik, Değişim, Çatışma, İşbirliği
KEYWORDS: Turkey, Russia, Foreign Policy, Ontological Concerns, Continuity, Change, Conflict and Cooperation